eskimeden...


Ortaya karışık bir olan biten muhasebesidir. Muhasebe gibi kağıt üzerinde de değildir. İbraz ettiğinizde paranızı alacağınız vergi iade fişleri gibidir.


Eskiye olan özlemimden sigarayı bıraktım. Yeteri bir süredir içtiğimi düşünüyorum. Eline sigara yakışmayan kadınlardan biri olduğum da doğrudur. (bkz. commentler: H2O2) Kokusundan da kendinden de sıkıldım. Haftasonu bir doktora gittim. Duvarında sigara karşıtı bir yazı vardı. Okumadım bile. Ama o yazının orada olmasının bir sebebi vardı. Kilo alma korkum da kalmadı. Daha çok nefes almak istiyorum. Yıllar önce ara ara içerdim. Bir arkadaşıma bunu söylediğim de "hadi ama hepimizin bir dönem söylediği şeydi bu" dedi sigarasından derin ve keyifli bir nefes alırken. O gün de ona farklı olacağımı söylemiştim. Bugün farklı olamamaktan korktum ve bıraktım. Ama en önemlisi hayatımı değiştirmeye karar verdim. En zor "hayır" diyeceğim şeylerin kendimle ilgili olduğunu fark ettim. Değiştirmek istediğim çok şey vardı. En zor olanlar, hep en yakınımda, enseme yapışmış olanlar. Çekip çıkarırken canımı yakıyor. Sigarayı bıraktım. Sürekli sigara diyorum bir yandan da kendimi denemek için: Sigara! Hayır canım çekmiyor söylerken. Canım yanacak ama sigara değil!


Eskiye olan özlemimden üzerimdeki ölü-yıpranmış-çorak-kahverengi toprağı atmaya karar verdim. Öğrenciyken bir blogum vardı, istediklerimi yazdığım. Yazdıkça kendime kızdığım ama yazdıkça rahatladığım... O bloga yazan kızı çok özledim. Nereye gitti? Hayatında hiçbir şey yokken aslında o kadar hayat dolu ve sorgulayıcı ve mücadeleciymiş ki aynaya bakınca o kıza haksızlık ettiğimi hatırlayıp ağladığım oluyor. Onun sorduğu sorulardan hayatı ele alıyorum: "ne yapıyorum?" Hep hareket halindeydi, hiç durmazdı, herkesi aşka getirip en son kendisi aşık olurdu. Zamanını kullanmayı bilmezdi ama gün sonunda güzel bir şey yapardı. Yenileceği anda içine gömülür, daha güçlü açardı; doğardı, Anka'ydı o!


İnsan büyürken eskiye özlemi mi artar? Çünkü her geçen günüm -tam 23 yıldır- bir önceki güne özlemle geçiyor. Özlem de değil belki. Her geçen gün bir önceki günün güzelliğine ulaşmak için çabalıyorum ve sonuçta ertesi gün kendisine ulaşmak için çabalayacağım daha büyük bir gün beni bekliyor.


Asıl üzüldüğüm şey... Yaraları kayboldu. Kabukları döküldü. İzsiz, ıssız kaldı. Halbuki tek istediği ıssızlıktı. Yoksa yalnızlık herkeste vardı.


Ama dedim ya bu toprağı atma vaktidir. Şanslıyım ki o eski crimsonjoy'un inandığı tek şeye hala inanıyorum. Oyunu herhangi bir noktasından çekip tekrar kurmak benim elimde. Seyit Lutfullah'ın kaplumbağası bende. Atlı karınca ben de! Aynı yerde dönen hiçbir şeye binmem.


Eskitmeden bunları... eskimeden hayat yeniden doğmam gerek. Belki size aslında yazmak istediklerimi yazmam. Söylemek istediklerimi serpiştiririm. Unufak eder yanaklarınıza üflerim.


Ben eskiye özlemimden kendi eskime dönmek için büyük bir oyun tahtası alıyorum önüme, ellerim cebimde, kafam yerde, şapkam bile önümde. Yoksa bu gerçek hayatla ömür geçirmek, kuş tüyü yatağımın içindeki her bir tüy için hesap vereceğim bir kuşun varolması ihtimali kadar can yakıcı-can yıkıcı.